Toplumun gizli silahı olan yüceltme ve devirme (linçleme) gücüne psikoloji penceresinden baktığımızda derinlerde, kapalı kutularda saklanan bir duygu çıkıyor karşımıza: Değersizlik duygusu.
Değersizlik duygusu yaşayan bireyler bireysel ve çevresel olarak kendisini önemsiz hissetmektedir. Bu önemsizlik durumu bireyin bilinç dışında gerçekleşirken sosyal ortamlarda ya da bireyin kendi içinde bazı somut sorunlara neden olur. Pek çok duygu ve düşünce hatta davranış altında kişinin bilinç dışı sürecinde yaşadığı değersizlik duygusu yatabilir. Bu duyguya sahip bireylerin herkesi kendinden daha yukarıda gördüğünü düşünebilirsiniz fakat aslında tam olarak öyle değil.
Değersizlik duygusu yaşayan birey için diğer insanlar kendinden üstün olduğu gibi aynı zamanda insanları kendinden aşağı da görebilir. Fakat değersizlik duygusu yaşan birey için onunla eşit biri yoktur. “Değersizlik dedik, kendini diğer insanlardan daha önemsiz görme dedik. Nereden çıktı bu aşağı görme?” diye düşünebilirsiniz. Şöyle açıklıyayım:
Değersizlik duygusuna sahip birey kendinden aşağı gördüğü insanları küçümser çünkü o insanlarda kendisinde beğenmediği yönlerini görür. Bunu tıpkı baktığında kötü yönlerini gördüğü kara bir ayna gibi düşünebilirsiniz. O insanları kendinden aşağı görür çünkü bilinç dışında var olan ve eksik olduğunu düşündüğü bir özelliğine sahiptirler. Bu durumun bilincinde olmadığı için o kişileri kendisinden daha değersiz görür. O kimseleri kendinden aşağı görmek onun için bir çeşit başa çıkma stratejisi gibi düşünebiliriz.
Bir diğer yaklaşım ise değersizlik duygusuna sahip bireylerin kendinden üstün gördüğü insanları yüceltmesi. Aynı zamanda başlıkta bahsettiğim durumun ana konusu. Bu duyguya sahip bireyler diğer insanları yüceltir çünkü o insanlarda kendisinin ulaşmak istediği özelliğe, güce, görkeme… artık siz ne derseniz ona sahiptir. Bu yüceltme az önce bahsettiğim ayna etkisinin pozitif hali diyebiliriz.
“Kişi yarattığı tanrıyı yine kendisi yok eder.”
Sosyal medyada bir anda ünlü olup kısa sürede linçlenen kişileri düşünün…
Değersizlik duygusuna sahip bireyler insanları yüceltirken aynı zamanda bu insanlara karşı bilinçdışı da bir düşmanlık yaşarlar. Çünkü bu kimselerde sahip olmak istediği özellikleri gördükçe aslında bir yandan da ona kendi yetersizliğini hatırlatır ve huzursuz olurlar. Bilinç dışındaki bu bahsettiğim düşmanlık duyguları artıkça, yücelttikleri insanlara duydukları hayranlık da artar. Fakat bu yüceltilen kişinin bir hatası görüldüğünde, açığı fark edildiğinde bireyin bilinç dışında biriken düşmanca eğilimleri birden bilince ulaşır. Bu iki durum arasındaki ilişkinin değişkenliği sosyal medyadaki anlık yüceltme ve linçleme kültürünü bir noktada açıklıyor gibi.
.png) |
Zeynep AŞUT Psikolojik Danışman
|
Bu arada Instagram hesabımıza bir göz atmak ister misin?
Kaynak: Engin Geçtan - İnsan Olmak
Hayatımızın birçok noktasında bizi rahatsız eden, utanç duyduğumuz olaylar yaşarız. Hatta gecenin bir yarısı akla gelen ve uykuları kaçıran o utanç verici olay ya da kendimizi suçlu hissettiğimiz o durumlar... Suçluluk ve utanç; tıpkı sevinç, üzüntü gibi günlük hayatta yaşadığımız duygular. Fakat öfke, üzüntü, korku vb. duygular bizim temel duygularımızdır ve bu duygular hayatı deneyimlediğimiz ilk anlardan bu yana ortaya çıkan otomatik duygulardır.
Utanç, suçluluk gibi duygular ise bizim ikincil duygularımızdır. Hayatımızda deneyimlerimize göre şekillenen ve bilişsel yapılar gerektiren duygularımızdır. Utanç ve suçluluk kişinin benliği ile de yakından ilişkilidir. Bu da temel duygulardan ayıran önemli bir özelliktir. Bir başka özellik ise sosyal yapıya duyarlı olmalarıdır. Utanç ve suçluluğu diğer duygulardan ayıran bu iki özelliği daha derinden inceleyelim.
Benlik ve Sosyal Yapı?
Benlik, kişinin kendisini kendisi yapan onun var olması için oluşan özelliklerin tümüdür. Kısaca kişiyi diğerlerinden ayıran özellikler bütünüdür. Peki suçluluk ve utancın benlik kavramı ile nasıl bir ilişkisi var? Bir olay yaşandığını düşünün. Bu sizin için utanç verici olmasa da çevrenizde aynı olayı yaşadığında utanabilecek bir sürü insan olabilir. Kişinin olayı algılayış biçimi, olaya yaklaşım biçimi kişiden kişiye değişkenlik gösterebildiği gibi toplumdan topluma da oldukça farklılaşmaktadır.
Kişinin toplumun oluşturduğu kalıplara uygun yaşama çabası, toplumca uygun bulunmayan davranışlar sonucu suçluluk ve utanç gibi bazı negatif duygular ortaya çıkmaktadır. Bu negatif duyguları yaşamak istemeyen bireyler de toplumun oluşturduğu bu standartları ve kurallara karşı gelmemeyi ve topluluğa uygun davranmaya çalışırlar. Oluşan bu negatif duygular temel duyguların (üzüntü, korku, sevinç vb.) aksine kültürden çok fazla etkilenmektedir. Örneğin mutluluk, üzüntü vb. duygular doğu-batı kültüründe hemen hemen aynıyken suçluluk ve utanç duyguları Doğu'da Batı'ya oranla çok daha farklı noktalarda ortaya çıkmaktadır. Doğu kültüründe aile içerisinde yapılan bir davranış utanç ya da suçluluk duyulması gereken bir durum olarak bilinse de bu Batı kültüründe çok da abartılacak bir durum olarak görülmeyebilir.
Utanç ve Suçluluğun Farkı?
Utanç kişinin sahip olduğu değerlere, özelliklere uygun olmayan davranışlarda bulunması sonucu ortaya çıkmaktadır ve kişinin "Ben kötüyüm." demesidir. Suçluluk ise utanç gibi benliğe değil daha çok davranışa dağlanan bir durumdur. Sadece o anda yapılan yanlış davranış odağa alınarak "Ben kötü bir şey yaptım." denilmesidir. Utanç duygusundan kişi kendi içine kapanmakta ve saklanmaktadır. Suçluluk duygusunda ise kişi durumu düzeltme için bir çabaya girmektedir. Açıklamadan da anlaşıldığı gibi suçluluk duygusu utanç duygusundan çok daha yapıcı bir duygu çeşididir.
Söylemez, S., Koyuncu, M., & Amado, S. (2018). Utanç ve suçluluk duygularının bilişsel psikoloji kapsamında değerlendirilmesi. Psikoloji Çalışmaları, 38(2), 259-288.